Teknoloji dünyamıza modern dönem ile birlikte girmiştir. Berman, ‘Modernlik-Dün, Bugün ve Yarın’ isimli yazısında modern dönemi üç grupta inceler. Bunlardan ilki; kabaca 16. Yüzyılın başlarından 18. Yüzyıl başlarına dek uzanan bir dönemdir. İnsanlar, modern dünyayı algılamaya yeni başlamışlardır, onlara neyin çarpmış olduğunu anlayamazlar. Umutsuzca, el yordamıyla uygun kelimeleri bulmak için çırpınırlar; deneyim ve umutlarını paylaşabilecekleri modern bir kamu ya da camianın ne olabileceği konusunda pek fikirleri yoktur. İkincisi, 1790’ların büyük devrimci dalgasıyla başlar. Fransız devrimi ve onun etkileriyle büyük modern bir kamu, bir anda ve dramatik bir şekilde doğuverir. Bu kamu, devrimci bir dönemde ; kişisel, toplumsal ve siyasal yaşamın her boyutunda altüst oluşlar ve patlamalar doğuran bir çağda yaşıyor olma duygusunu paylaşmaktadır. İnsanların zihinlerinde iki ayrı dünya görüşü vardır. Bunun nedeni olarak insanlar, geleneksel toplumla modern toplumu ayrımı yapmalarıdır. Hala bir yerlerde geleneksek yaşamı devam ettiren insanlar bulunmaktadır. Bu içsel ikilik olsa da insanların gönlü modern dünyada bulunmaktan yanadır. Modern dönemin sonuncusu olan 20. Yüzyılda ise modernleşme süreci neredeyse küresel bir boyuta ulaşmıştır. Özellikle dünya kültürü olan sanat ve düşünce alanında önemli sanatsal ürünler verilmiştir. Öte yandan modern kamu, büyüdükçe sayılamayacak kadar çok özel dillerde konuşan bir sürü parçaya ayrılır. Sayısız, bölük pörçük şekillerde ele alınan modernlik düşüncesi canlılığından, tınısından, derinliğinden çok şey kaybeder. Örgütlenme fikri ve eylemi insanların hayatlarına bir anlam verme yetisini yitirir. Bunun sonucunda insanlar modernliğinin köklerinden kopmuş bir modern çağın ortasında kendisini buluverir. Modern hayat ile tanışmamız, onu benimsememiz ve son olarak içinde bulunduğumuz modernliğe yabancı oluşumuz üç aşağı beş yukarı Berman’ nın yorumladığı şekilde gerçekleşir.
Modern hayat ile tanışma evresinden
sonra, modernliği besleyen unsurlardan söz etmek yararlı olacaktır. Bilimsel
bilgiyi teknolojiye dönüştüren ve yeni insan ortamı yaratıp eskilerini yok eden
bilimsel keşifler, tekelci ve iktidar mücadelesi yaratan sanayileşme, insanları
yurtlarından ve toprağından koparıp bir arada kümeleşerek yaşamaya zorlayan
demografik altüst oluşlar, hızlı ve çoğu kez sarsıntılı kentleşme, dinamik bir
gelişme içinde birbirinden çok farklı insanları ve toplumları birbirine
bağlayan kitle iletişim sistemleri, her an güçlerini arttırmak için çabalayan
ve gittikçe güçlenen ulus-devletler, özellikle siyasal ve ekonomik alanda
kendilerine de hak ve özgürlük sağlanmasını talep eden insanlar yani kitlesel
toplumsal hareketler, insanı-toplumu-kurumu bir araya getiren ya da getirmeye
zorlayan kapitalist dünya pazarı. Berman, bu unsurların toplamını ‘modernleşme’
diye tanımlamaktadır. Bu yazıda bizi ilgilendiren kısmı özünde toplamıdır. Her
bir olay, hareket yada durum birbirini takip eder. Yaşanan tarih, domino
taşları misali birbirini izlemektedir. bu tarih, bizlere teknolojiyi
getirmiştir. Ancak, insanlığa sunulan bir hediye birden, ansızın olmamıştır.
Ufak ufak, küçük parçalar halinde insanlığın bilincine yerleştirilmiştir.
Modern dünyanın yaşamamıza
getirdiği teknoloji; ilk başlarda dünyaya girip sonralarında evimizin kapısını
çaldığı ve en son avucumuzun içine aldığımız bir oluştur. Yazının genelinde
teknolojinin getirdiği olumsuz koşullar anlatılmakla birlikte, yiğidi öldürüp
hakkını yememek için teknolojinin nimetlerinden bahsetmek olanaklı olacaktır.
Teknolojinin insan hayatına girmesiyle birlikte açıktır ki insan yaşamı
kolaylaşmıştır. En basit örnek olarak
gösterilebilecek şey haberleşme olanağıdır.
Araya mesafe girdikçe farklı dünyalardaymış gibi ulaşım zorluğu yaşayan
insanların yaşadığı bir dönem olmuştur. Bu geleneksel topluma aittir.
İnsanların birbirinden haber alması için ateş yakılıp dumanla iletişime geçilen
bir dönem olmuştur. Bu gerçektir. Şimdi teknoloji çağında düşünen bir insan
olarak bu durum efsanevi boyutlarını düşünmeye başladık. Daha sonraları mektup
ile aylarca yol gözledi insanlar. Daha sonra telgraf. Sonrasında telefon. Dünya
teknolojinin hızına yetişememeye başladı. Aslında iyi oldu. Ancak insanlar bu
güzellikleri faydalı bir şekilde kullanamadığı aşikardır.
Yazının amacına geri dönüldüğünde
teknolojisinin getirisi olan olumsuzluklardan bahsetmek faydalıdır. İnsanlar
teknolojiyi takip etmeye mektup, telgraf, telefon gibi araçlarla başlar. Ancak
modern hayatın hızıyla birlikte medya araçları şekil değiştirir. Kitap, dergi,
gazete gibi araçlar insan hayatında yer bulur. Bunlar eski medya araçlarıdır.
Özünde bunların insana bir zararı yoktur. Faydalıdır fakat zahmetlidir de.
Çünkü bir kitabın, derginin yada gazetenin oluşması ve insana ulaşması kolay değildir.
İnsana ulaşması zaman alır. Dünyada yaşanılan olaylar, haberler an ve an
verilemez. Bu imkansızdır. Ancak yeni medya araçları ile birlikte insan artık
farklı bir boyuttadır. Karl Marx’ ın tabiri ile modern zamanların yeni icadı,
makineler olduğu kadar ; yeni insandır. Yeni medya araçları yani; bilgisayar,
internet, akıllı telefonlarla insanlar tarihte yaşamış insanlardan farklı bir
konumdadır. Teknolojiyi ve özellikle yeni medya araçlarını faydalı kullanmaktan
ziyade onu kötü gayeyle kullanmanın etik bir boyutu da vardır. İnsanlar
bilgisayar ve internet ile tanıştığından beri arkadaşlık kurmak yerine, aile
ile vakit geçirmek yerine zamanlarını daha doğrusu hayatlarını bu araçlarla
geçirdiği bilinmektedir. Arkadaşlarımızla uzun zamanlardan sonra buluşup bir
yere oturduğumuzda yaptığımız şey sohbet edip hatır sormak yerine elimize
akıllı telefonları alıp onun içine gömülmektir. Kafenin internet şifresini
aldığımız zamandaki mutluluk görülmeye değerdir. Böylesine yaşantının sonucunda
insanlar haliyle sanal kimlik belirleyecek döneme gelir. Günlük hayatlarında düşüncesini
savunamayan daha ötesinde bir düşüncesini dile getiremeyen insanlar, İnternet sayfalarında Romayı yakacak düzeye gelmiştir. Herkes sağcıdır, herkes solcudur,
herkes akçıdır, Herkes karacıdır. Düşünceleri bellidir. Ancak uzağa değil,
başımızı pencereden dışarı çıkarttığımızda insanlar özünde kimliksizdir. İşte,
etik yönü tam da burada başlar. İnsanlar edindikleri bu sanal kimlikle birlikte
sosyal ağlarda kendilerini göstermeyi amaç edinir. Ötesinde bu kendini gösterme
durumunu hayat felsefesi haline getirir. Arkadaşlık, yeni ilişkiler adı altında
farklı muhabbetler oluşur. Yeni medyanın sınırsızlığıyla beraber insanın
saklısı kalmaz. Michel Faucault’ un yazdığı ‘Hapishanenin Doğuşu’ adlı eserde
tam da bu etik yön ortaya konulmaktadır. Faucault, insanların gözetlendiğini
bir hapishane hatta şehir mimarisi yapımında kullanıldığını gözler önüne serer.
Ortasında gözlem kulesinin bulunduğu ve tüm mahkumların aynı uzaklıktan
izlenebildiği ancak hiçbir mahkumun birbirini göremediği gibi gözetleyeni de
göremediği yapılar tarihte inşa edilmiştir. Aynı şekilde bir şehir inşa
edilirken de bu uygulamayı mimaride döken devletler de olmuştur. Şimdi bu
durumu günümüze uyarlayınca durum pek farklı değildir. Facebook, twitter, swarm
gibi onlarcası bulunan sosyal ağlar vardır. Hepsisin özelliği farklıdır tabi.
Biri konum bildirir, biri ne düşünüyorsun butonu vardır, bir diğeri fotoğraf vs.
paylaşır. İşin tuhafı insanlar bu durumdan memnundur. Foucault’ un eserine geri
döndüğümüzde benzerliğinden ziyade bu durumun farklılığı ise, tarihte
‘gözetlenen’ insan modeli varken günümüzde ‘hem gözetleyen hem de gözetlenen’
insan modeli vardır. Etik konusuna gelince iki tarafta razıdır. Bu medya
araçlarını faydalı tarafından tutup kullanmak varken insanoğlu içindeki
kötülükle zararlı tarafı seçer. Haber okuma, bilgi toplama, kendini geliştirme,
iletişim kurma-çıkarsız- gibi faydalı olacak taraf zorunlu olmadıkça ya da
merak uyandırmadıkça insanoğlu için gerekli değildir. Günümüzün insanı daha
doğrusu yeni insanı da gözünü açarken teknolojinin içine düşüyor. O minik eller
de toprağa çamura girmeden tabletlere, bilgisayarlara, akıllı telefonlara
dokunuyor…
0 yorum:
Yorum Gönder