15 Şubat 2017 Çarşamba

Sarah Jio - Kelebek Adası



Mavi kelebeklerin hikayesini bilir misiniz?

Gittiğim her yol sana çıkıyor..

Yeni evlilik, yeni hayaller ve Charlotte’nin umutları… 

Yeni evlenmiş olan Char ve Erik, balayı için gemi turuna karar verirler.Klasik ada hikayeleri gibi düşünebilirsiniz belki bu hikayeyi , ben de ilk başlarda klişe diye düşünmüştüm ama sizi kendine çeken romantik bir tarafı da var.

Biraz romantizm biraz fantastik bolca da mavi kelebekler…

Okumanızı tavsiye ederim!

Devamını oku »

2 Haziran 2016 Perşembe

Toplumsal Yapının Girişimciliğe Etkisi


Toplumun hakim olduğu değer ve zihniyet ölçüleri olarak kültürel unsurlar, belli tutum ve davranışların oluşmasını doğrudan etkilemektedir. Girişimci edimler için kültürün verileri büyük önem taşımaktadır. Girişimciler de üyesi oldukları kültürden bağımsız, ondan ayrı bir konumda değildirler.

 GİRİŞİMCİLİK VE TOPLUMSAL YAPI
Sosyal yapılara egemen değerler o toplumdaki insan ilişkilerine, yaşama biçimlerine ve düşünme sistemlerine yön verirler. Her sosyal yapı, belli insan tipi, düşünme ve yaşama tarzı, nasıl ve ne şekilde davranılacağına ilişkin kalıplaşmış modeller sunar. Böylelikle birey, çoğunlukla, onay görmüş davranışlar içine girerek toplumca kabul görmüş bir kişilik haline gelir.  Eğitim, politik sistem, aile, din, hukuk vb. kurumlar, tipik davranış kalıpları ve düşünme biçimleri üretirler ve toplumsal pratiklere yön verirler. Bu kurumlar arasında kişilik oluşumunu etkileme açısından aile, belki de en başta gelenidir. Özellikle ataerkil aile yapılarında, ailenin etkisi, anne babanın sıkı denetimi ve itaat kültürü çok daha belirleyicidir. Bu yapılar genelde dışa kapalıdırlar ve geleneksel güçten dolayı, aile üyeleri alışıldık, benzerlik üzerine temellenmiş ilişkiler kurarlar. Bu yapı içinde yenilikçiliğe açıklık, bireysel başarıyı hedeflemek, dinamik, üretken, risk almak gibi girişimciliğe özgü değerler teşvik görmez.
Dolayısıyla geleneksel aile düzeni,  anti girişimci tiplere açıklık gösteren bir sosyal ünite olma özelliği gösterir. Toplumdaki hakim sosyal ilişki biçimleri de, girişimciliğe açıklık ya da kapalılığı belirleyebilmektedir. Girişimcilik, aile ve akrabalık bağlarına dayalı yüz yüze, samimi sosyal ilişkiler yerine, daha çok ikincil, rasyonel ve resmi nitelik taşıyan sosyal ilişki yapısından beslenir. İktisadi faaliyetler toplumun kurumsal çatısı içinde gerçekleşmektedir.  Ve yine iktisadi etkinlikler; toplumun dini, politik, kültürel yapısı tarafından düzenlenmekte, bu koşullar girişimcilik üzerinde birincil rolü oynamaktadırlar.  Buna göre toplumsal yapıların, girişimci eylem kalıplarının ortaya çıkmasında belirleyici olduğunu belirtir. Öyle ki geleneksel toplumlar girişimci eğilimleri baskılarken, bireyci toplumlar bunu teşvik eder ve geliştirirler. Türk toplumu da bu çerçevede daha çok geleneksel ya da kamucu bir toplum görüntüsü vermektedir. Türk toplumu genelde, cemaat bağlılığı yüksek, bireyciliğin gelişmediği, kişisel değer ve girişimci faaliyetlerin zayıf olduğu bir sosyal dokuya sahiptir. Bu toplum daha çok bürokratik özellik gösterir. Girişimci güdüler ile girişimci benlik ve kültürel kalıpların oluşmasının önünde toplumun örgütlenme tarzı büyük bir engeldir.

Özetle:
Girişimcilik; daha çok bireyci/özgürlükçü sosyo- kültürel yapılarda kök salmaktadır. Bu yapılar, düşük sosyal denetim ve özgür kültüre açıklık gösterdiklerinden bireyler, kendilerini serbest bir şekilde ifade etme imkânı bularak kişisel potansiyellerini geliştirme şansına kavuşurlar. Dolayısıyla, toplumun yapısal özellikleri girişimciliğe açıklığı ya da kapalılığı belirleyebilmektedir denebilir.


Devamını oku »

1 Haziran 2016 Çarşamba

Toprağa Değmeden Teknolojiye Değen Eller

  
          Teknoloji dünyamıza modern dönem ile birlikte girmiştir. Berman, ‘Modernlik-Dün, Bugün ve Yarın’ isimli yazısında modern dönemi üç grupta inceler. Bunlardan ilki; kabaca 16. Yüzyılın başlarından 18. Yüzyıl başlarına dek uzanan bir dönemdir. İnsanlar, modern dünyayı algılamaya yeni başlamışlardır, onlara neyin çarpmış olduğunu anlayamazlar. Umutsuzca, el yordamıyla uygun kelimeleri bulmak için çırpınırlar; deneyim ve umutlarını paylaşabilecekleri modern bir kamu ya da camianın ne olabileceği konusunda pek fikirleri yoktur. İkincisi, 1790’ların büyük devrimci dalgasıyla başlar. Fransız devrimi ve onun etkileriyle büyük modern bir kamu, bir anda ve dramatik bir şekilde doğuverir. Bu kamu, devrimci bir dönemde ; kişisel, toplumsal ve siyasal yaşamın her boyutunda altüst oluşlar ve patlamalar doğuran bir çağda yaşıyor olma duygusunu paylaşmaktadır. İnsanların zihinlerinde iki ayrı dünya görüşü vardır. Bunun nedeni olarak insanlar, geleneksel toplumla modern toplumu ayrımı yapmalarıdır. Hala bir yerlerde geleneksek yaşamı devam ettiren insanlar bulunmaktadır. Bu içsel ikilik olsa da insanların gönlü modern dünyada bulunmaktan yanadır. Modern dönemin sonuncusu olan 20. Yüzyılda ise modernleşme süreci neredeyse küresel bir boyuta ulaşmıştır. Özellikle dünya kültürü olan sanat ve düşünce alanında önemli sanatsal ürünler verilmiştir. Öte yandan modern kamu, büyüdükçe sayılamayacak kadar çok özel dillerde konuşan bir sürü parçaya ayrılır. Sayısız, bölük pörçük şekillerde ele alınan modernlik düşüncesi canlılığından, tınısından, derinliğinden çok şey kaybeder. Örgütlenme fikri ve eylemi insanların hayatlarına bir anlam verme yetisini yitirir. Bunun sonucunda insanlar modernliğinin köklerinden kopmuş bir modern çağın ortasında kendisini buluverir. Modern hayat ile tanışmamız, onu benimsememiz ve son olarak içinde bulunduğumuz modernliğe yabancı oluşumuz üç aşağı beş yukarı Berman’ nın yorumladığı şekilde gerçekleşir.
           Modern hayat ile tanışma evresinden sonra, modernliği besleyen unsurlardan söz etmek yararlı olacaktır. Bilimsel bilgiyi teknolojiye dönüştüren ve yeni insan ortamı yaratıp eskilerini yok eden bilimsel keşifler, tekelci ve iktidar mücadelesi yaratan sanayileşme, insanları yurtlarından ve toprağından koparıp bir arada kümeleşerek yaşamaya zorlayan demografik altüst oluşlar, hızlı ve çoğu kez sarsıntılı kentleşme, dinamik bir gelişme içinde birbirinden çok farklı insanları ve toplumları birbirine bağlayan kitle iletişim sistemleri, her an güçlerini arttırmak için çabalayan ve gittikçe güçlenen ulus-devletler, özellikle siyasal ve ekonomik alanda kendilerine de hak ve özgürlük sağlanmasını talep eden insanlar yani kitlesel toplumsal hareketler, insanı-toplumu-kurumu bir araya getiren ya da getirmeye zorlayan kapitalist dünya pazarı. Berman, bu unsurların toplamını ‘modernleşme’ diye tanımlamaktadır. Bu yazıda bizi ilgilendiren kısmı özünde toplamıdır. Her bir olay, hareket yada durum birbirini takip eder. Yaşanan tarih, domino taşları misali birbirini izlemektedir. bu tarih, bizlere teknolojiyi getirmiştir. Ancak, insanlığa sunulan bir hediye birden, ansızın olmamıştır. Ufak ufak, küçük parçalar halinde insanlığın bilincine yerleştirilmiştir.
             Modern dünyanın yaşamamıza getirdiği teknoloji; ilk başlarda dünyaya girip sonralarında evimizin kapısını çaldığı ve en son avucumuzun içine aldığımız bir oluştur. Yazının genelinde teknolojinin getirdiği olumsuz koşullar anlatılmakla birlikte, yiğidi öldürüp hakkını yememek için teknolojinin nimetlerinden bahsetmek olanaklı olacaktır. Teknolojinin insan hayatına girmesiyle birlikte açıktır ki insan yaşamı kolaylaşmıştır. En basit örnek  olarak gösterilebilecek şey haberleşme olanağıdır.  Araya mesafe girdikçe farklı dünyalardaymış gibi ulaşım zorluğu yaşayan insanların yaşadığı bir dönem olmuştur. Bu geleneksel topluma aittir. İnsanların birbirinden haber alması için ateş yakılıp dumanla iletişime geçilen bir dönem olmuştur. Bu gerçektir. Şimdi teknoloji çağında düşünen bir insan olarak bu durum efsanevi boyutlarını düşünmeye başladık. Daha sonraları mektup ile aylarca yol gözledi insanlar. Daha sonra telgraf. Sonrasında telefon. Dünya teknolojinin hızına yetişememeye başladı. Aslında iyi oldu. Ancak insanlar bu güzellikleri faydalı bir şekilde kullanamadığı aşikardır.
             Yazının amacına geri dönüldüğünde teknolojisinin getirisi olan olumsuzluklardan bahsetmek faydalıdır. İnsanlar teknolojiyi takip etmeye mektup, telgraf, telefon gibi araçlarla başlar. Ancak modern hayatın hızıyla birlikte medya araçları şekil değiştirir. Kitap, dergi, gazete gibi araçlar insan hayatında yer bulur. Bunlar eski medya araçlarıdır. Özünde bunların insana bir zararı yoktur. Faydalıdır fakat zahmetlidir de. Çünkü bir kitabın, derginin yada gazetenin oluşması ve insana ulaşması kolay değildir. İnsana ulaşması zaman alır. Dünyada yaşanılan olaylar, haberler an ve an verilemez. Bu imkansızdır. Ancak yeni medya araçları ile birlikte insan artık farklı bir boyuttadır. Karl Marx’ ın tabiri ile modern zamanların yeni icadı, makineler olduğu kadar ; yeni insandır. Yeni medya araçları yani; bilgisayar, internet, akıllı telefonlarla insanlar tarihte yaşamış insanlardan farklı bir konumdadır. Teknolojiyi ve özellikle yeni medya araçlarını faydalı kullanmaktan ziyade onu kötü gayeyle kullanmanın etik bir boyutu da vardır. İnsanlar bilgisayar ve internet ile tanıştığından beri arkadaşlık kurmak yerine, aile ile vakit geçirmek yerine zamanlarını daha doğrusu hayatlarını bu araçlarla geçirdiği bilinmektedir. Arkadaşlarımızla uzun zamanlardan sonra buluşup bir yere oturduğumuzda yaptığımız şey sohbet edip hatır sormak yerine elimize akıllı telefonları alıp onun içine gömülmektir. Kafenin internet şifresini aldığımız zamandaki mutluluk görülmeye değerdir. Böylesine yaşantının sonucunda insanlar haliyle sanal kimlik belirleyecek döneme gelir. Günlük hayatlarında düşüncesini savunamayan daha ötesinde bir düşüncesini dile getiremeyen insanlar, İnternet sayfalarında Romayı yakacak düzeye gelmiştir. Herkes sağcıdır, herkes solcudur, herkes akçıdır, Herkes karacıdır. Düşünceleri bellidir. Ancak uzağa değil, başımızı pencereden dışarı çıkarttığımızda insanlar özünde kimliksizdir. İşte, etik yönü tam da burada başlar. İnsanlar edindikleri bu sanal kimlikle birlikte sosyal ağlarda kendilerini göstermeyi amaç edinir. Ötesinde bu kendini gösterme durumunu hayat felsefesi haline getirir. Arkadaşlık, yeni ilişkiler adı altında farklı muhabbetler oluşur. Yeni medyanın sınırsızlığıyla beraber insanın saklısı kalmaz. Michel Faucault’ un yazdığı ‘Hapishanenin Doğuşu’ adlı eserde tam da bu etik yön ortaya konulmaktadır. Faucault, insanların gözetlendiğini bir hapishane hatta şehir mimarisi yapımında kullanıldığını gözler önüne serer. Ortasında gözlem kulesinin bulunduğu ve tüm mahkumların aynı uzaklıktan izlenebildiği ancak hiçbir mahkumun birbirini göremediği gibi gözetleyeni de göremediği yapılar tarihte inşa edilmiştir. Aynı şekilde bir şehir inşa edilirken de bu uygulamayı mimaride döken devletler de olmuştur. Şimdi bu durumu günümüze uyarlayınca durum pek farklı değildir. Facebook, twitter, swarm gibi onlarcası bulunan sosyal ağlar vardır. Hepsisin özelliği farklıdır tabi. Biri konum bildirir, biri ne düşünüyorsun butonu vardır, bir diğeri fotoğraf vs. paylaşır. İşin tuhafı insanlar bu durumdan memnundur. Foucault’ un eserine geri döndüğümüzde benzerliğinden ziyade bu durumun farklılığı ise, tarihte ‘gözetlenen’ insan modeli varken günümüzde ‘hem gözetleyen hem de gözetlenen’ insan modeli vardır. Etik konusuna gelince iki tarafta razıdır. Bu medya araçlarını faydalı tarafından tutup kullanmak varken insanoğlu içindeki kötülükle zararlı tarafı seçer. Haber okuma, bilgi toplama, kendini geliştirme, iletişim kurma-çıkarsız- gibi faydalı olacak taraf zorunlu olmadıkça ya da merak uyandırmadıkça insanoğlu için gerekli değildir. Günümüzün insanı daha doğrusu yeni insanı da gözünü açarken teknolojinin içine düşüyor. O minik eller de toprağa çamura girmeden tabletlere, bilgisayarlara, akıllı telefonlara dokunuyor…
Devamını oku »

Vocaloid



Vocaloid

Ne id ne id :) Çoğu kişinin ilk tepkisi o ne be tarzı oluyor. :D
Vocaloid, sanal şarkıcılar üretmeye yarayan ve pek çok sürümü olan bir programdır.Tabi ki bu işin yaratıcısı Japonlar, şaşırdık mı? kesinlikle hayır :)

Vocaloid'de kaydedilmiş bazı sesler ve bu seslerin sahibi avatarlar vardır.Bunların en ünlüsü ve hologram olarak şarkı söyleyeni Hatsune Miku.

Diğer ünlü karakterler ise : Kamui Gakupo, Luka Megurine, Kaito, Gumi ve Rin & Len Kagamine ve daha bir sürü vocaloid sanatçısı mevcut.
Hatsune Miku'nun birçok konseri var ve o kadar fazla hayranı var ki..

Hatsune Miku
Hatsune miku'nun bir konseri..



















Luka Megurine


Kamui Gakupo


Rin & Len Kagamine



Devamını oku »

25 Mayıs 2016 Çarşamba

4N1K!


Wattpad dünyasını çoğunuz biliyorsunuzdur.Bilmiyorsanız bile artık öğrenmek üzeresiniz.:)
Wattpad uygulaması, akıllı telefonlardan okuyabileceğimiz sizin,benim gibi insanların yazdığı binlerce hikaye mevcut.Bu hikayelerden biri de benim çok severek ve bolca gülerek okuduğum, 4N1K kitabı.Arkadaşımın tavsiyesi üzerine aldım kitabı ve evde kendi kendime kahkahalar atarak okudum. :)

Kitabın konusu kısaca: Çocukluklarından beri ayrılmayan çok yakın 4 erkek ve 1 kızın hikayesini anlatıyor.Arkadaşlıkları o kadar komik ve o kadar eğlenceli ki ister istemez hikayede kendinizi buluyorsunuz.

Karakterler: 
Yaprak: 4 tane deli'nin arasında onlardan daha deli olan kızımız.Tam bir futbol aşığı, okul eteğinin altına eşofman giyip erkeklerle maç yapan Yaprak'ın, ciddi nöron sorunları var.:D

Ali: Tek bir kelime: ''Kahraman''  Yaprak'ı her koşulda koruyup kollayan, ihtiyacı olduğu her an yanında olan, onun derdini anlayan hikayemizin esas oğlanı.

Oğuz: Hayattaki tek ideolojisi 3P üzerine kurulu. 3P= pizza, pijama, pislik :D İnsanların psikolojisini bozma üzerine master yapmış olan çılgın karakter.

Sinan: Çılgın çorapları ve gördüğü her kızı tavlama sanatıyla ünlü bu arkadaş.Neresinden bakarsanız bakın grubun çapkını. :)

Gökhan: Bir tek Merve olsun yeter ona.Sürekli ayrılıp barışan,deli gibi Merve'nin peşinde koşan, kendi vesikalık fotoğrafından bile Merve'yi kıskanan aşık çocuğumuz.:) Ayrıca en yaratıcı küfürlerin baş kahramanı :)

Kitaptan Kesitler :)



Yılbaşın eğlencesinde kafayı bulan Gökhan :D


 Kesinlikle!


Dostunu kaybetmek üzere olmanın hüznü..


İşte buna katılıyorum :D


Ve Ali'nin aşkı..


Devamını oku »

22 Mayıs 2016 Pazar

Ay Savaşçısı!

Sailormoon (Ay Savaşçısı)



İlk izlediğim çizgi filmlerden olan ay savaşçısı, çocukluğumun anıları ile hala ben de unutulmaz bir yere sahip.Sanırım kaç yaşıma gelirsem geleyim izlemekten asla sıkılmayacağım şeylerden biridir.Benim yaşımdaki çoğu kişinin anılarında vardır belki de :)

Çizgi film demişken sonradan aslında çizgi film değil de anime olduğunu öğrendiğim ay savaşçısı Japon'ların en ünlü animelerinden.

92'li yıllarda Japonya'da yayınlanmaya başladıktan sonra çok beğenilmesi ile çoğu avrupa ve asya ülkelerinde bir sürü kanalda gösterime girmiştir. Türkiye'de önce 1996-1998 yıllaırnda ATV kanalında daha sonra 1999-2003'de TRT 1 de ve 2014 yılında Kidz Tv(Animez)'de yayınlanmıştır.

Ayrıca 2014 yılında sailormoon crystal adında tekrar yayınlanmaya başlamıştır.

Ay Savaşçısı da Ne Yahu?

Hikâye, bir zamanlar güneş sisteminde Ay Krallığı'nın koruyuculuğunu yapan gezegen savaşçılarının şeytanî güçlerle savaşmalarını konu alan bir seridir. 5 sezon, 3 film ve 5 ova(original video animation)'dan oluşuyor.

Kim Bu Gezegen Savaşçıları?

1. Usagi Tsukino: Ay Savaşısı-Prenses Serenity

   

Serinin baş karakteri olan Usagi içimizden biri aslında :D

Tam bir sakar:)

Ders çalışmaktan hiç mi hiç haz etmez :D
Sinirlendiği zaman :)










Sulugözün ta kendisi :)

Ama yeri geldiğin de dünyayı kurtarmak için kendini feda etti! :)

2.Rei Hino: Mars Savaşçısı
Tapınak kızı olan rei büyükbabasıyla birlikte hikawa tapınağında yaşıyor.


Alevlerin çılgın kızı mars :D

Usagi ile sürekli tartışırlar :)
Ama yine de  birbirlerini çok önemserler.

3.Ami Mizuno: Merkür Savaşçısı
Grubun dahisi,zekisi,çalışkan kızı kısacası grubun beyni.
Annesi doktor ve annesi gibi doktor olma hayali var.
Suyun temsilcisi dahi kızımız:)
Ders çalışmaktan sıkılmaz mı bir insan ya :(

4.Makoto Kino: Jupiter Savaşçısı

Grubun en erkeksi gibi görünüp aslında tam tersi olan kızı.Dövüşte yenilmezdir.Gücü şimşeklerdir.
Lezzetli yemekler ondan sorulur:)
Yemek yapabildiği kadar döver de yani:D
Buz patenin de en iyisi:)

5.Minako Aino: Venüs Savaşçısı
Önceleri yurtdışında yaşayan minako sonradan Japonya'ya gelir.Kızlarla tanışır ve çok yakın dost olurlar.
Usagi ile birçok ortak yönleri var :)

Biraz kafadan kontak :)

Ama arkadaşları için her şeyi yapabilir.

Devamını oku »

12 Mayıs 2016 Perşembe

Kalpsiz ve Beyin'siz! Canlılar :)


Tabiki Denizana'larından bahsediyoruz:)

Denizanalarının yapısı incelendiği takdirde ise, bu canlıların %95’’i sudan, %4’’ü tuzdan ve %1’i ise proteinden oluşmaktadır. Denizanalarının toplumda bilinen en büyük özelliği, tene dokunduğunda yakmalarıdır. Hatta bu deniz canlıları bu özellikleriyle tanınmaktadır.

Denizanalarının çoğu zehirlidir. Hatta bazı türleri, dünyanın en zehirli ve tehlikeli hayvanları arasında gösterilmektedir.


Denizanalarının kalbi ve beyni yoktur.

Denizanası güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olur.


Turritopsis Nutricula adlı türünün yetişkinlikten sonra, genetik yapısını değiştirerek tekrar çocukluğuna döndüğünü ve bu sürecin sonsuza dek sürdüğünü belirtmişlerdir.



Bazı türlerinin boyutları 2 metreye bile ulaşabilir.


Sahip oldukları zehirli dokunaçları ile önce avını zehirler ardında da yerler.

Japonya, Kore ve Çin gibi ülkelerde yaşayan insanlar, denizanalarını yiyecek olarak tüketmektedirler.

Devamını oku »
 

3ayrıtelden Template by Ipietoon Cute Blog Design